“İnsan kendi haline bırakmaya gücünün yettiği şeylerin sayısı kadar özgürdür.”
Henry David Thoreau
İnsanın doğayla fiziksel bir uyum içerisine girmesi ya da bir olması, yeryüzünde geçirdiğimiz ortalama bir ömürlük zaman sürecinde tekrar kazanılabilecek bir yetenek olmaktan çıkalı çok uzun zaman oldu. Kurumlara, modern yapılara, aslında ihtiyacımız olmayan nesnelerden oluşan koleksiyonlara duyulan bağ, sahip olma ve bir yere ait olma ihtiyacı ve önceden belirlenmiş yaşam süreçleri, çoğu insan için sorgulamadan kendini içerisinde bulduğu bir kısırdöngü… İnsan, kendi kurduğu, gerçek olmayan düzen içerisinde bu kadar kaybolmuşken, doğadan da aynısını bekliyor ve onunla olan ilişkisini de onu istediği gibi kontrol etmek, kullanmak üzerine kuruyor. İnsan, özellikle son zamanlarda doğaya verdiği zarar sonucu kendini içerisinde bulduğu durumdan dolayı geleceğiyle ilgili panik halinde ama hala şimdiye kadar bize yeten toprak, su ve hava şimdi ne oldu da yetmez hale geldi diye sormaksızın, doğayı görmeden, ondan ilham almadan, ona saygı duymadan elindeki kaynakların ömrünü uzatmaya, artan sayısına yetirmeye yönelik kendi yöntemlerini dayatmaya çabalıyor. Bu noktadan yola çıkan “Küp Gezegenler”, fiziksel olarak kendini bulunduğu ortamın doğasına bırakma ve tereddütsüz onunla harekete geçme, onunla bir olma ihtiyacı ve hissinin görselleşmiş halidir. Yersiz ve zamansız olarak tasarlanmış gezegenler olarak düşünülen her bir cam birimin içerisinde, farklı kil türlerinden inşa edilen ve pişirilerek taşlaştırılmamış formların veya doğadan alınan kesitlerin, bulunduğu ortamın özelliğine tam olarak uyum sağlayana kadar kendine ait bir süreç içerisinde şekil değiştirdiği izlenir. Bu sayede malzeme ile oluşturulmuş nihai ve kalıcı bir sonuçtan, kesin ve tek bir söylemden ziyade, onun doğasıyla ilgilenilerek, doğada var olan çözünme, çürüme, değişim, dönüşüm gibi unsurların malzemenin süreci üzerinden eş zamanlı olarak izlenebileceği, geri alınması mümkün olmayan, tek seferlik süreçler ve deneyimler oluşturulur. Her bir yeni süreç ve doğanın sürecinden ödünç alınıp dahil edilen kesitler, kimin hangi anına şahit olacağı bilinemez, kimsenin tamamına şahit olamadığı, başı belli, sonu tahmin edilemez, her evresinde farklı insanlarla ilişki kurarak ilerleyen bir ömür gibi. Aslında insan eliyle yaratılan bir düzenek, süreci başlatılıp kendi haline bırakıldığında, üzerindeki kontrol etme isteği ve amacı bir kenara koyulduğunda ve her seferinde farklı olan süreçlerin sonuçlarına güven duymak başarıldığında, sessizce bir yıkım gerçekleşmeye başlıyor. Bu yıkım, değişimle gerçekleşen bir inşaya, kendi haline bırakıldığında özgürleşen, kendi kendine iyi gelen bir yaşama dönüşüyor. Ömrünü tamamlayan her süreç sonunda malzeme, her gün artan koleksiyonlarımızın bir parçası olmak veya rafa kaldırılmak yerine toplanıp yeni bir süreç için atölyede tekrar şekilleniyor ve formlar değişse de ilk süreçten itibaren aslında hep aynı malzeme, aynı öz izleniyor…
Küp Gezegenler: 4. Süreç, üç cam küp içerisinde kil, metal, toprak, su ve yosun kullanılarak oluşturulan tarihi veya şu an yaşadığımız şehirlerden esinlenerek şekillendirilen formlardan oluşturulan bir kompozisyonun erime ve şekil değiştirme sürecini göstermektedir. Bu versiyonda, bahsedilen 40x40x40 boyutlarındaki üç cam küp, yan yana, 135cm yükseklikteki kaideler üzerinde duracaklar. Birinde, suyla ilgili bir süreç, birinde toprak ve üzerinde yine kilden yapılmış ve hala kurumamış formlardan oluşan ve toprağın, kilin suyu hızlı emmesi sonucu formların kırılıp çatlayarak ve dağılarak şekil değiştirdiği bir kompozisyonun süreci ve sonuncusunda da daha organik bir sürecin gerçekleştiği, hava boşluğunun daha geniş yer kapladığı, yosunlardan ve içerisinde devam etmekte olan yaşamdan oluşan bir kompozisyon oluşturulacak. Bu üç geçici heykel, Küp Gezegenler: 4. Süreç adı altında, “Su, Toprak ve Hava”yı temsil edecek şekilde planlanacak.
Sanatçı, 1986 yılında Ankara’da doğdu. 2009 yılında Hacettepe Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. Mezuniyetinden sonra Fransa’da katılmış olduğu üç aylık bir gönüllü çalışma kampında bir seramik atölyesinde çalışma imkanı buldu. Güzel sanatlara duyduğu ilgi, bu üç aylık süreçte kil malzemesiyle arasında o zamandan beri devam eden bağı kurdu. 2010 yılında Türkiye’ye dönüşünü takiben Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü Yüksek Lisans Programı’na kabul edildi. Tez araştırmasını Erasmus Bursu ile UWIC Cardiff School of Art and Design, Galler’de tamamlayarak 2013 yılında mezun oldu. 2014 yılında yine Hacettepe Üniversitesi Seramik Bölümü Sanatta Yeterlik Programı’na başladı. 2017-2018 Akademik Yılı boyunca Fulbright Doktora Tezi Araştırma Bursu kapsamında heykel sanatçısı Doç. David Meyer danışmanlığında, Newark, Delaware, Amerika’da tez çalışmalarını yürüttü. 2019 yılında Siyah Beyaz Galeri, Ankara’da ilk kişisel sergisini açan Esin Aykanat Avcı, yerleştirme, heykel, video, arazi sanatı ve bio-art alanlarında ürettiği çalışmalarıyla ulusal ve uluslararası sergilere katılmaya devam etmekte ve çalışmaları ulusal sanat koleksiyonlarında yer almaktadır. Şu anda halen Hacettepe Üniversitesi’nde tez çalışmasının son aşamasını ve Cer Modern, Ankara’da Sanatçı İkamet Programı kapsamında sağlanan atölyesinde kişisel çalışmalarını yürütmektedir.